hüsnü aşk..
doğum yerim ve yaşadığım kentin dışında
en çok üzerimde emeği olan ve yaşadığım ve yaşattığım efulim sevgilimsin
ilkin seni 1986’nın sisli puslu bir mayıs ayında tanıdım
bu satırları yazarken de aynı sisli puslu ve çiseli hava hâkim
o kadar şirindin ki seni uzaktan sevmelere bile kıyamazdım
hırçın karadeniz'e doğru inen zümrüt yeşili salkım saçak yamaçlarınla efsunlamıştın beni
işçi olarak başladığım mesleğimin ilk görev yeri olmasının da önemi vardır bu efsunlanmada
***
eski yolun üzerindeki asırlık çınarların verdiği ilkyaz kadar sonbaharın o muhteşem görüntüsü yapraksızken de heybetli duruşlarıyla birer abide olsalar da çaktırmadan ve de hunharca göz göre göre kesilişleri
zaten kendi dar ufkuna göre karar verdin mi olay bitiyor
-şunu asalım! bunu keselim!
kim bilir kaç kuşun konduğu dalları kaç karganın da yuvası görmezden gelindi tarumar edildi?
önemli mi?
***
iki adımda inilen sahilinin verdiği serinlik ve uzakların yakınlık duygusu kadar da karadeniz'in sendeki akşamüzeri renk cümbüşü içindeki yansıması
sahil yolunun geçirilmesiyle trabzon’da olduğu gibi dilerim ki daha da öteye kaçırılmaz deniz
***
dünyada nadide örneği olan sarıçamın adıyla müsemma çamburnu sahiline kadar inen denizle buluşması
sanki dağların o nezih yalnızlıklarının kokusunu paylaşmak istercesine insanlara taşıması
gerçi orayı da kışın çıkan bir yangınla yok edip tatil köyü yaptık!
yöreye mahsus dere taşları ve kestane kerestesinden yapılan yöresel cumbalı evleri
geçmiş tarihin unutulan arka sayfaları gibi serenderleri
***
manahoz deresi’nden sana doğru kaç kez efullendim bilemezsin
her seferinde de en az üç dal cigarama mal oldu bu efkârlı bakışma
memişağa konağı’nı onarım cinayetinden önce hakir ve bakir halinin görmüş olmanın kıvancı da içimde saklı
adını buraya eklemeyi gereksiz gördüğüm köyündeki ahşap ceviz camiinin o muhteşem işlemeleri de unutulacak gibi değil ki içimde
illa da çağın vebası olan betona teslim olma hastalığı yüzünden yanı başına gecekondu misali kondurulan beton cami
***
iki dere arasına (manahoz ve kestel) sıkışmış iki ya da üç katlı evlerinle koruyamadık ne yazık ki seni
taş evlerinin yerini apartımanların! aldığını gördükçe ah! edip inlemekte ruhum
gerçi neresi kirlenmedi ki?
her bölge her köşe nasibini aldı ‘almayanın nikâhına zararı var’ misali bu talanlı yağmadan
***
ilk müdürümün olanca nezihliğiyle kızdığı kişiye bile
şekerim neden böyle yapıyorsun? sözleri de dün gibi hâlâ kulaklarımda yankılanmakta
sonrasında da yaşadığım kentin bir numarasının sana verilmiş olması da rastlantısal olmasını da yadsıyamam
iyi ki o sen olmuşsun diye de içten içe sevinmedim desem yalan olur
seninleyken aldığım kararların her biri olumlu etkiler bıraktı ömrü yaşamımda
***
el sanatları sözkonusu olduğunda sürmene bıçağı ustalığına hiç kimse eline su dökemeyeceği gerçeği
hele ki ‘çift oluklu sürmene kaması’ teknolojiyle birleştiğinde jilet gibi keskin olması da takdire şayan
belki de o zamanlardan başladı bendeki bu metale ve el sanatlarına düşkünlük hastalığı
en ucuzundan en pahalısına kadar da edinme duygusu
geçmiş yıllarda salıpazarı kurulduğunda dört bir yanı kaplarken pazarcılar
alım gücü ve üretim azalınca üçte bire inmiş olması da ülkemizin utanılacak gerçeği
susalım-susuyoruz neylersin?
***
sonrasında kader ağlarını örüp epey bir zaman senden kaldım uzakta
sense her bahar yaşadın zifin ve komar çiçekleri gibi efil efil dudakta
en meşhur türküsünde dediği gibi;
'oy benim sevdiceğum da
olur mu boyle keder
of sürmene yaylasi da
on beş doktora bedel...'