Şiir Ekspresi
ŞİİR EKSPRESİ & MEHMET KUVVET
YIL :16 / SAYI: 768
EKİM AYI NE GÜNLER GÖRÜYOR
Ekim ayında diğer aylarda olduğu gibi o kadar çok gün ve hafta kutlaması var ki. “Var da ne oluyor?” diyeceksiniz. Evet “Ne oluyor?”
Kocaman bir hiç. Neden kutlarız bu günleri. Bir gün anımsanmak çok mu önemli her gün anımsanmadıktan sonra…Olsun yine de kutlayalım, dostlar alışverişte görsün. Hem de en cana alıcı değer verdiğimiz insanların günüyle başlayalım. Dünya Yaşlılar Günü ile. Başka neler mi var?
- Dünya Emzirme Haftası
-Camiler ve Din Görevlileri Haftası
-Dünya Emzirme Haftası
-Dünya HABİTAT Günü
-Dünya Konut Günü
-Dünya Mimarlık Günü
-Dünya Çocuk Günü
- Dünya Hayvanları Koruma Günü
- Dünya Uzay Haftası
- Dünya Öğretmenler Günü
- Ahilik Haftası
- Dünya Posta Günü
- Dünya Ruh Sağlığı Günü
- Dünya Gazete Dağıtıcıları Günü
- Dünya Standartlar Günü
- Dünya Gıda Günü
- Dünya Yoksullukla Mücadele Günü
- Dünya Menopoz Günü
- Birleşmiş Milletler Günü
- Hasta Hakları Günü
- Kızılay Haftası
- Cumhuriyet Bayramı
- Uluslararası Karadeniz Günü
Bunların hepsi önemli belki ama benim en değer verdiğimden birisi Cumhuriyet Bayramı’dır. O olmazsa hiçbiri olmaz. Sevgi ve sağlıkla kalın.
BABA VE PİÇ & Elif ŞAFAK
Türk ve Ermeni ilişkilerini her iki yönden bakarak anlatan yazar acı hatıraları, kinleri, nefretleri hayalleri, beklentileri irdelemiş.
Türk Kazancı ve Ermeni Çakmakçıyan ailelerinin iki toplum arasındaki ilişkileri baharat, yiyecek ve potasyum siyanid bölümleri altında kaleme alıyor yazar.
Kazancı ailesinin erkeklerinin uzun yaşamadığı, dört kız kardeşin evlenip ayrılsalar da hiç evlenmemiş olsalar da cici baba anneyle ve en küçük kız kardeş Zeliha’nın tecavüz sonucu kızı Asya ile yaşamaya devam etmektedirler. Tek erkek olan Mustafa Amerika’da Arkeolog olarak çalışmaktadır.
Amerikalı Roza, İstanbul’dan Amerika’ya göç etmiş Türk düşmanı Ermeni Barsan Çakmakçıyan’la elenmiş ve Armanuş adında bir kız annesidir. Aile hep İstanbul da ki evlerini anlatmakta, Türkleri kötülemekte Roza’ya baskı uygulamaktadırlar. Roza dayanamaz ayrılarak inadına Türk Mustafa ile evlenir. Armanuş, iki eşik arasında git gellerle büyümüş genç kız olmuştur.
Armanuş, dedelerinin memleketini merak etmektedir. Üvey babasının kız kardeşlerinin yanına İstanbul’a gelir. Zeliha’nın babasız kızı Asya ile çok iyi anlaşırlar. İstanbul’u gezip alışveriş yapmaktadırlar. Dedesinin evinin yerini bulsalar da apartmanlar yapılmıştır. Türkler, babasının anlattığı gibi değiller çok iyi insanlardır demektedir.
Mustafa, karısı Roza ile İstanbul’a 20 yıl sonra döner. Amaçları ailesi ile karısını tanıştırmak, özlem gidermek ve kızlarını alıp evlerine dönmektir. Çok iyi karşılanmışlardır. Geldiklerinin 3. Gecesi fal bakan kız kardeş Mustafa’nın odasına bir kâse aşure ile girer. Asya’nın babası kim? Diye sorar. ‘’Aşureyi bırakıyorum ister ye ister yeme’’ der. Mustafa, huzursuz bir halde Potasyum Siyanudlu aşureyi yer. Kırk yaşındaki Mustafa’nın Cenazesinde Anne Zeliha kızı Asya’nın kulağına bir şeyler fısıldar. Asya, Mevtaya yaklaşıp sana baba mı, dayı mı diyeyim der.
İmran Karaman, Mehmet Kuvvet’in “Baban iyi mi” şiirini okudu.
Payına düşen haykırıyor
Gövdesine giydirilen acıdan
Özsu birkaç ırmakla
Damarlarına akıyor
Soğuk duvarlar
Yaşama dönüyor yüzü
Odanın sesi değiştiriyor
Bütün dualar ve ayinler gibi
Isınıyor elleri.
Mutafa GÜMÜŞTAŞ
Satır Arası Kitap Kulübü
merhaba yüreğim
merhaba avutulmuş çocukluğum
merhaba suspus geçen gençliğim
merhaba tüm bunlardan geriye kalan vakit
tüm mülteci isteklerimi
ıslak çarşaflar misali
mandallayıp göğe asarak
sesleniyorum size
şimdi bir değil bin bir gecenin
belâsı boynumda
volta atarken düşlerim
kirpik uçlarımda
hiç uyumadığımı hatırlattı
yatağım ve yorganım
namerte eğilmemek için
dik duran omuzlarıma
bir tespih hâtimesine
dizdiğim iyilikler
peşinden koşmadığım kötülüğün
nazarına uğradığından beridir
otuz üç dakikamın
hüzünsüz geçmediğini anladım
tüm hükümleri ciğerimi söke söke
kendim geçirdim kendi boynuma
ve avuçlarımda tırnak izlerimden kalan
yaralar ile hükümsüzdür diye
yazdırdım tüm zabıtlara
denilen o ki
ta kundakta bebeyken
çizmiş yazımı Yaradan ufacık alnıma
sürüne sürüne de değil
ipinden kurtulmuş atlar gibi
sanki koşarak geldim bu yaşıma
hiç sonu gelmeyecek gibi
kırlara güneşe göğe koştum
tutuldu güneşim
yıkıldı göğüm
kurudu kırlarım
şimdi benden
ne göğü insan dolu köy olur
ne de kasaba
ninni olsam uyutmam bir çocuğu
yağmur olsam yeşertmem bir bağı
güneş olsam doğurmam sabahları
bir şafak olsam
en uzununa denk gelirim gecenin
ahh şu kahraman kılıklı
dingin bedenim
dilinde bir ikinci mısrasını
hatırlamadığın şarkılar varken
ve düşlerin saç tellerine sarılı
duvarlara çarpa çarpa uçarken
annen dokunarak öperdi yanaklarını ya
işte sen bir o vakit güzeldin...
neslihan eyüboğlu
ÇİLE
Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...
Pencereye koştum: Kızıl kıyâmet!
Dediklerin çıktı ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mâvi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.
Ateşten zehrini tattım bu okun,
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna "yok"un,
Kustum öz ağzımdan kafatasımı.
Bir bardak su gibi çalkandı dünyâ;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikât, al sana rûyâ!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!
Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çâre diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünyâ etti hediye.
Bu nasıl bir dünyâ, hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamânı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.
Nesin sen, hakîkat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!
…
Necip Fazıl Kısakürek