Şiir Ekspresi
ŞİİR EKSPRESİ & MEHMET KUVVET
YIL :16 / SAYI: 797
Yeşil Yol
Siyah gelinliğinin duvağını astı kancasına gece
Ağlayan duvarların uğultusuna verip kendini
Şafağa beyaz güller açtıracak
Kısık gözlerinin kara kara efkarında...
Elli iki dakikada bir günahın peçesini örterken
Kanlı eller ak alnına
Bir doksan birlik bir yiğidin künyesini
Ömür boyu taşıyacak boynunda Ulucanlar...
Ah Ulucanlar Ulucanlar başım düştü dizlerine yüz sürünce matemine
Ah! Deniz şu çılgın çocuk Deniz
Genç kızların rüyalarında yüzen ışık
Cevriye Teyzenin Ayşe’sinin
Gün kurusu yanaklarıyla deli sevdası Deniz
Devriye Nebahat utanmasa yaşından
Kaç kez bozmuştu yeminini
Beklerken köşe başında manifesto dönüşlerini
Hukuktan güneşi on dördünde giyinen akıllara ziyan Tebriz ahh
Hepsi aşıktı ona en çok da gece saçlı o kadın
Kirpiklerinden adının dehlizlerine
Mavi çiy damlacıkları yağdıran ince süzgün gül sapı
İlk ışıklarıyla günün kaybolup
Koskoca bir boşluğa yuvarlanan çehresi hep geceden kadın
Kara yağızım erim aşık’ım bağlarımda
Zerrem köpüğüm çığlıklarımda
Bir doğumun ilk sancıları ısınacak birazdan
Buz rengi bir ırmak akacak düşüncenin vurulduğum yollarına
Sokrates'te susmuştu koparken göğsümden çatırtısı baldıran çılgınlığının
Ah onlar onlar ölümün, karşısında çaresiz kaldıkları
Üç yıldız sızlayacak
Doğusunda batısında kuzeyinde güneyinde yurdumun
Kardeşlik destanını yazacak tezler
Devlerin kavgasında yeşil parkalı senatonun cesur yürekleri
Haykıracaklar devrilirken üzerlerine bir daha gök
'' Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye''!
''Amerikan emperyalizmine, Sovyet Revizyonizmine,
Bulgar Dalkavuklarına, Romen Soytarılarına… ''
Mavi saçlı oğlu kızı her altı mayısta Özgür Deniz’leri müjdeleyecekler
Bozulacak ezberlerin lâl dilleri
Yanarken bedenlerinde meşalesi Anadolu’nun
Ayaş'tan vatan müdafaasına yürüyecekler
Elli iki dakikaya sığmayacak onu yaşamak
Elli iki dakikaya unutturmak bir milletin kaderinden
Rüzgârın şafak doğuran ak yüzlü çocuğunu
Utanacak vakit
Öylesi kara çalınacak ki alnına iki yüz yetmiş üçün
Ebedi matemden çürüyecek gam bağlayan duvarları
Şuursuzlukları Masonlukları Siyonistlikleri!
O vakit bir ile üç arası
Mavi saçlım nazım
Düşüm huysuzluğumda
O gece bir ile üç arası
Türk'ü Kürt'ü Alevi'si Sünni'si
Ay yıldıza sevdalı bir milleti bırakacak kucağına
Aynı göğün altında onlar mayısın şen çocukları
Aldırmadan yağmura çamura
Yanacaklarını bile bile güneşe uçurtmalar uğurlayacaklar
Yüzlercesi binlercesi kabına sığmayan yürekte deli alev yanacaklar
Bir çift beyaz güvercin uçacak o anın sessizliğinden
Düşmeyecek ak gelinlerin aydan umut büyüttükleri ceninleri ana rahminden!
Zindanlarına karanlığın ışıyışlar
Türklük bakir kalırken
Ölüm, kefen giyinecek bağımsızlığın hükmünde
'’Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir baba!''
Aciz dişleri dişleri emperyalizmin…
İki yüz yetmiş üç ile alamayacaklar
Bir milletin özgürlüğünü kazıyamayacaklar tarihinden Türk'ün
Binlercesini canımdan her hecesinde her sözcüğünde soluğumun
Yurdumun işçisinin emekçisinin sesini
'’Vatan onu parsel parsel satanların değil
uğrunda idam sehpasına korkmadan yürüyenlerindir’’
Ey! Milletim ben yirmi beşlik delikanlı
Namluların dipçiklerin altından şaha kalkan nefer
Yıkar alırım vatan toprağını emellerinin akıbetinden
Parçalara ayırır göğsümü üzerlerine yağarım
Cesedimden dahi korkan hainleri mandacıları himayecileri
Kahpe vicdanlarına gömerim
Şimdi gelebiliyorlarsa hepsi birden gelsinler
Alabiliyorsalar alsınlar 146/1 maddesi uyarınca
Canımdan kanımdan ölümsüzlüğü!
Yusuf Hüseyin Deniz ;
Türk Ceza Kanunun 146/1 maddesi uyarınca ölümsüzleştiler...
Filiz KALKIŞIM ÇOLAK
YAĞMUR, DOLU, SEL & ŞAVŞAT / ARTVİN
18.05.1968 tarih; saat 13’te
ÇORUH DOLU AKIYORDU…
ÇORUH RUHSATİYE ALMIŞ,
ÇORUH ODUN TAŞIYORDU…
O gün sabahtan itibaren, bunaltıcı sıcak bir hava vardı. Köylerdekilerin çoğu dağa çıkmışlardı. Köyde yalnız bizim koyun ile bir çift öküzümüz kalmıştı.
Koyun ve öküzleri, ablam ile köyümüzün Civar mevkiine otlatmak için götürdük. Bize verilen o günkü kulağımıza küpe söz şöyleydi. “Karçal dağlarının üzerinde bir bulut görürseniz hemen eve dönün hiç durmayın.” Biz de öğleye yakın koyun ve öküzlerle geri döndük. Ben koyunları, ablam öküzleri getiriyordu. ‘Beylerin köprüsü’ denilen köprüyü geçtim hava yağışlı değildi. Ama aniden selin getirdikleri ağaç köprüyü havalandırıp kaldırdı dere aşağı sürükledi.
Ogün bizim köyde bir değirmen, bir köprü, dere içinde bostanlar için kurulmuş olukları aldı götürdü. Sel, Artvin ilinde birçok köprü ve değirmen arklarına zarar verdi. Rusların yaptıkları Sirya'ya da ve Artvin köprü başında bulunan demir köprüyü yıkarak alıp götürdü. Şavşat Artvin arası birçok yerde yolları tahrip etti. Öğrencileri taşıyan servis aracı sele kapıldı. Ölen ve yaralanan öğrenciler oldu. Çok sayıda boğulma ve ölüm haberleri alındı.
Artvin'le bağlantı kesilince ilk olarak Çoruh nehrine teleferik kuruldu. Sonradan yerine Askeriye tarafından geçici bir demir köprü kuruldu. Daha sonra da beton köprü yapılarak hizmete devam etti.
Bu anlattıklarım gerçek olsa da bu günkü hayatta hepsi, bir masal ve yalan olmuştur. Bu köprüler Artvin Çoruh nehrinde baraj nedeniyle yok oldu. Artvin Şavşat yolu güzergahı değiştirildi.
İşte böyle, bir varmış bir yokmuş. Bu yazımız tarihe bir not olarak kalsın. İyi okumalar
Yunus Yaşar / ANKARA
Umudun Kapanmayan Ölü Gözleri
ateşi ıslatan terim
isyanı harlar yüzyılıma
zaman
mayası tuttukça canımda
dilim söyleşir bir kölenin yalvarışlarında
ecelimi parmaklarımda tutarcasına
kanayan tenim damlar toprağa
ele avuca sığmaz vatan
kırmızıya boyanır ülkem
ellerimde hâlâ ezdiğim çakıl taşlarının tozu
çatlamış avuçlarımla
tutunmak isterken yeryüzüne
nerede bir uçurum varsa
kıyısında başlar yazgım
bedenim savrulur yarınlara
ruhum artık talandır sonsuzluğa
şimdi yine duyulmaz sesim
kahrım dağ olup çöker üstüme
günün gölgesinde ağlarken çocukluğum
utanırım
bu yüzden gizlerim büyümüşlüğümü
pencereme konar göç kuşları
dikiş tutmaz sürgünlüğüm
yamanmayan düş kırıklarımla
ağır aksak yürürüm çıkmaz yolları
geri döner mi arşınlanmış ömrüm
umudum kapanmayan ölü gözleri
Heybet AKDOĞAN
Öğretmenim
bir çocuğum hep seninle
tut elimden öğretmenim
anne baba kardeş gibi
dilimdeki hece sensin
anlamlanır her şey senle
vahiy ile gelen emir
ilk suredir ilk ayet
ikra (oku)ile başlayan tümce
varlığın anlamı
bir şeyler bilmekle olur
okumak ve de yazmak
doğruya yaklaşmaktır
ahlak meslek sevgi saygı
ilim bilimin kapısı
aynaların arkası
yaşamın gizi sensin
yakın uzak çevremde
ne olup bitiyorsa
ufkum geniş olsun diye
öğret bana öğretmenim
Cemal KARSAVRAN
Marmaraereğlisi/Tekirdağ
Ömre Bedel
Ömre bedel sizi bekledim,
Sevgi şefkat ile sesledim,
Aldı gurbet, vurdu felek ezildim,
Gurbet bir yandan, ölüm bir yandan
Durmaz döner hayatın çarkı,
Acımasız olur zamanın zulmü,
Mecnun eder, ezer insanı,
Gariplik bir yandan, ölüm bir yandan.
Hayat peşinden koşa koşa yoruldum,
Yalnız kalınca şimdi duruldum,
Ayrılık merdiveni bana da kuruldu
Ayrılık bir yandan, ölüm bir yandan.
Neyleyim şimdi varı parayı,
Gördüm canım ak ile karayı,
Parsel parsel eyledi Yılmaz’ı
Hasretlik bir yandan, ölüm bir yandan.
Yılmaz GÖK
Şavşat/Artvin